13 Aralık 2014 Cumartesi

BARBİE'NİN YENİ FİLMİ PRİNCESS POWER



PRİNCESS POWER:

Barbie'nin yeni filmi Barbie'nin büründüğü o sıkıcı ve artık klişeleşmiş eski kimliğinden uzaklaştırıyor ve ona apayrı bir görünüm kazandırıyor. Barbie bu filminde  bir süper kahraman oluyor ve diğer filmlerindeki artık klişeleştiğini fark etmeyen bir kişinin bile kalmadığı prenses ,denizkızı ,peri veya popstar karakterlerinden apayrı bir kimliğe büründürüyor.İlkbahar 2015'te vizyona girecek film çok eğlenceli olacağa benziyor. Bu filmin konusuna gelirsek.


FİLMİN KONUSU:

Krallığın prensesi bir gün sihirli bir kelebek tarafından öpülür ve 
bu öpücük onu bir süper kahramana dönüştürür.Onun bu süper güçlere sahip olduğunu keşfeden birkaç saray sakini de sihirli kelebeği yakalar ve onlarda süper kahramana dönüşür. Daha sonra krallığı korumak için prenses ve diğer kahramanlar aralarındaki farklılıkları bir kenara koyup bir takım olurlar. 



FİLMİN FRAGMANI :

TEASER 1





FİLMDEN KARELER












































FİLMDEKİ KARAKTERLERİN OYUNCAKLARI:


 

















FİLMİN AFİŞİ




16 Temmuz 2014 Çarşamba

TUTU İLE DÜŞLERİN KEŞFİ

Tutu ile yepyeni bir hayat başlangıcı yapıp genç bir kızın yaşlı düşlerini keşfedin.


SEVGİ AĞACI:







Bir zamanlar, uçsuz bucaksız bir kum çölünün ortasında, yemyeşil yaprakları ile dibine gölge ve serinlik veren bir ağaç varmış. Çölün kavurucu ve acımasız sıcağı, kumları kızdırır ama bu ağacın yeşil yapraklarını kurutamazmış. Kızgın güneş ne yaparsa yapsın, yapraklar hep yeşil ve parlak olurmuş. Güneşin sıcağından bunalıp kaçan tümhayvanlar, bu ağacın gölgesinde dinlenir, esen rüzgarın tüylerini okşayışına kendilerini kaptırıp, uyuklarmışlar kaygısızca. Ağacın dalları arasına yuva yapmış olan kuşlar, yaprakların gölgesinde güneşten korunup, kanat çırparak daldan dala uçuşur, şarkılar söylermişler mutluluk içinde.
Çölün ortasında, kızgın kumlarla çevrili bu ağacın nasıl beslendiğini mi merak ediyorsunuz? Söyleyeyim: Sevgi ve mutlulukla beslenirmiş bu ağaç. Diğer ağaçlar gibi topraktaki suyu ve besinleri çölde bulamadığı için, sevgi ve mutluluktan sağlarmış gereksinimini. Bu ağacın sevgiden oluşan besini, diğer tüm ağaçlardan ayrı bir özellik katarmış ona. Yaprakları daha canlı, gölgesi daha serin, gövdesi daha güçlüymüş. Ona “Sevgi Ağacı” derlermiş. Gölgesinde barınan hayvanların sevgisi, dallarında ötüşen kuşların neşesi, ağacı sevindirirmiş. Bu uçsuz bucaksız çölde işe yaradığını anlayıp, daha çok sevgi ve mutluluk yaymak için yaşarmış. Güneş bile, o kavurucu sıcağını tüm çöle yayan, suyu buharlaştıran, toprağı kurutan acımasız güneş bile, ona sevgi ile eğilir, ışınlarını ağacın üstüne yansıtmamaya çalışırmış. Ağaç, dibindeki hayvanların sevgisi çoğaldıkça büyür, büyüdükçe dallarını açar, yapraklarını kabartır, daha çok gölge yapmaya çalışırmış. Rüzgar da onu pek severmiş. Çölde köşe bucak dolaşıp, kumları öfkeyle bir yerden ötekine savurup duran rüzgar bile, ağacın çevresine gelince yumuşar, gölgesinde uyuklayan hayvanları serinletmeye çalışırmış. Hafif hafif estikçe, ağaç da yapraklarını sallar, çöl sıcağını uzaklaştırırlarmış el birliğiyle.
Çöl ortasındaki Sevgi Ağacı, gölgesinde yaşayan hayvanların sevgi ve mutluluğu ile beslenip büyürken, gölgesindeki hayvanları da mutlulukla doyururmuş. Ağacın gölgesinde kedi ile fare kucak kucağa uyurken, köpekler kedilerin tüylerini yalarmış. Ağacın gölgesi büyüdükçe, altında daha çok hayvan barınır olmuş. Ağacın yaprakları büyüdükçe kalp biçimini alıyor, sevgi ile çarpıyormuş “pıt, pıt” diye.
Bir gün, tüm havyanlar Sevgi Ağacı’nın gölgesinde mutluluk içinde yaşayıp giderken,uzaktan bir tilkinin kumlar üzerinde sürünerek ağaca doğru geldiğini görmüşler. Hepsi birden el etmişler tilkiye, “Çabuk yürüsün, ağacın gölgesine sığınsın” diye. Tilki tam ağaca yaklaşacağı sırada, sıcak çöl güneşi onun tüm gücünü emivermiş. Zavallı tilki, bitkin bir durumda kumlar üzerinde serilip kalmış boylu boyunca. Hemen üç küçük çöl faresi, kumların arasında yuvarlana yuvarlana, ölmek üzere olan tilkiye koşmuşlar. Kuyruğundan ve ayaklarından çekiştire çekiştire, ağacın gölgesine taşımışlar onu bin bir güçlükle. Tilki kendinden geçmiş bir durumda, ağacın gölgesinde hareketsiz yatarken, tüm hayvanlar sevinç çığlıkları atmışlar:”Yaşasın tilkicik kurtuldu” diye.
Hepside Sevgi Ağacı’nın gölgesinin tilkiyi iyi edeceğini, bitkin ve baygın yatan tilkinin bir süre sonra kendine geleceğini biliyorlarmış. Sevgi Ağacı, çevresindeki hayvanların düşündüklerini doğrularcasına, kalp biçimindeki yapraklarını eğmiş tilkinin üzerine. Dallarını ve yapraklarını sallamış, serinletmiş sıcaktan bitkin düşen tilkiyi. Sonra rüzgar yardıma gelmiş. En yumuşak okşayışı ile serin serin üflemiş tüylerini. Diğer hayvanlar sevinç gösterisini sürdürmüşler, “Ağaç daha çok beslensin, tilkiyi kurtarsın” diye.Kuşlar cıvıl cıvıl ötüşmüşler, “Yapraklara renk gelsin, pıt pıt kalp gibi çarpsın” diye. Sevgi ve mutluluk ilacını alan tilki, yavaş yavaş kendine gelmeye başlamış. Önce soluk almış derinden. Ciğerlerine sevgi ve mutluluğu çekmiş bir nefeste. Kanı ısınmış. Kuyruğunu sallamış mutlulukla. Ayaklarını oynatmış yavaşça. Kendine gelip gözlerini açınca, çevresinde oynaşan, mutluluk çığlıkları atan hayvanlara bakmış gülümseyerek. Sevgi Ağacı onu iyileştirip,eski gücüne yeniden kavuşunca, kendine gelmiş ve birden ayağa kalkmış. Şöyle bir gerindikten sonra silkinmiş. Tüylerine yapışmış çöl kumlarını temizlemiş daha güzel görünmek ve rahatlamak için. Kumlardan arındıktan, Sevgi Ağacı’nın gölgesinde mutluluğu kana kana içip, kendine geldikten sonra, tüm hayvanlara teşekkür etmiş, yardımlarını esirgemeyip,kendisini hayata döndürdükleri için. Ama tilki bu rahat durur mu? Hayvanların arasında dolaştıkça sinsi sinsi, birinden aldığını diğerine, bire bin yalan katıp, aktarmaya başlamış. Hayvancıklar eskisi gibi birbirlerini sevgi ile okşayacaklarına, birbirlerine hırlamaya başlamışlar. Dişlerini gösterip, bir diğerini kovalamışlar düşmanca. Onların birbirlerine kızıp hırlamaları tilkiyi pek sevindirmiş. Sinsice gülmüş: “Yaşasın,aralarındaki dostluğu yıktım” diye.
Dostluk ve sevgi yıkılıp, hayvanlar birbirlerine düşünce, birlikteliklerinden doğan güçleri kalmayacak, tilki de bir yolunu bulup, tek tek tuzağa düşürüp yiyecekmiş hayvanları. Kurgusunu sinsice uygularken düşünememiş Sevgi Ağacı’na zarar verdiğini. Hayvanların birbirlerine olan sevgisi ve güveni azalınca, ağaç beslenemez olmuş. Önce yaprakları küçülmüş, mutluluk suyunu içemediği için. Sonra güneşin yakıcı ışınlarına engel olamamış. Küçülen yaprakların arasından sızan ışınlar, gölgesini azaltmış. Barış yok olmuş. Barışın yerini korku ve kuşku almış. Kuşlar dallar arasında kaçışıp durmuşlar, tilkinin tuzağından kurtulmak için. İçlerine bir korkudur girmiş. Korkan kuş ötebilir mi? Susmuşlar hepsi de. Sevgi olmayınca güçsüz kalan ağacın dalları zayıflamış, yaprakları dökülmüş süzülerek. Rüzgar da yardım edemez olmuş ağaca. Sıcak kumlar üflemiş gölgesine.
Tüm hayvanlar, kum fırtınalarından korunmak için kovuklara sinmişler,birbirlerinden uzak. Kaçışan, kovalanan hayvanlar varmış ağacın tükenmek üzere olan gölgesinde… Bu duygusal yıkımı gören üç küçük fare bir kenara çekilip, aralarında bir plan yapmışlar, diğer hayvanlar görmeden, kimse ne yapmak istediklerini bilmeden, tilki duymadan. Bir gün tilki sıcakta uyuklarken miskin miskin, yanına yaklaşmışlar sessizce. Zayıflamış gölgeden sürükleyerek, kızgın çöl kumunun üzerine taşımışlar tilkiyi uyandırmadan. Sıcak çöl güneşi durur mu? Hemen atılmış tilkinin üzerine. Daha önce yarım kalan işini bitirmiş. Almış tilkinin tüm gücünü. Sıcak çöl güneşi tilkinin gücü ile doyarken, üç küçük fare, zayıflamış gölgenin altında duran diğer hayvanlara seslenmişler. Aralarındaki kavgaya son vermelerini, yoksa sevgi ağacının tümüyle güçsüz kalacağını, kendi sonlarının da tilkinin kinden pek farklı olmayacağını anlatmışlar dilleri döndüğünce. Önce hayvanlar homurdanmış ve farelerin sözlerine kulak asmak istememişler, ama her an gücü tükenen Sevgi Ağacı’nın acı dolu yakarışları ve ağlayarak dökülen yapraklarını görünce çaresiz boyun eğmişler söylenenlere. Birbirlerine sarılıp özür dilemişler. Eskisi gibi barış, sevgi ve mutluluk içinde yaşamak istediklerini dile getirmişler ağlayarak. Utanç gözyaşları oluk oluk aktıkça, birbirlerine duydukları kini temizlemiş kalplerinden. Sonra, kıpır kıpır çarpıntılarla sevgi yeniden filizlenmiş. Çiçekler açmaya başlamış kalplerde. Gülmüşler olanlara, kurnaz tilkinin yaptıklarını düşünüp. Kuşlar da ötmeye başlamışlar mutluluğu müjdeleyerek. Aralarındaki sevgi yeniden yeşerince, Sevgi Ağacı da susadığı mutluluktan içmiş kana kana. Böylece Sevgi Ağacı yeniden canlanıp büyümeye başlamış. Hem de eskisinden daha güçlü ve daha görkemli olmuş… Yaşamları eski günleri aratmayıp daha da iyi olunca tüm hayvanlar bir araya gelmişler. Bir tanecik Sevgi Ağacı’nı korumak istemişler. Onu her yere yaymak için kuşlar görevlendirilmiş. Kuşlar sevgi ağacının tohumlarını uçurup, her gittikleri yere dikeceklermiş. Böylece, Sevgi Ağacı bir yerde solup, yok olmaya yüz tutsa da, bir başka yerde büyümeye devam edebilecekmiş. Sevgi Ağacı’nı olası tehlikelerden uzak tutmak ve onu daha güvenle büyütmek için, görünmez yapmaya karar vermişler. Kuşlar, görünmeyen Sevgi Ağacı tohumlarını, dünyanın heryerine yaymışlar. Zamanla her yerde Sevgi Ağaç’ları büyümüş, kocaman yaprakları, upuzun dallarıyla birbirlerini kucaklamışlar, “Tüm sevgiler ve mutluluklar birleşsin, birbirlerinin gücüne güç katsın” diye.
Dünya üzerinde bir yerlerde, kuyruğunu sallayan köpeğe sevgi ile yaklaşıp, onun tüylerini okşayan birisini görürseniz, bilin ki oralarda Sevgi Ağacı vardır. Dallarını eğmiş, kalp biçimdeki yapraklarıyla sevgi pınarından içiyordur. Sevgi Ağacı’nı, el ele gezen, birbirlerini seven, kucaklayıp öpen insanların arasında da görebilirsiniz. Onların sevgisi ile beslenip, mutluluk gölgesi altında onları koruyordur. Sevgi Ağacı’nı göremezseniz, hemen utanç gözyaşları ile kalbinizdeki kini ve kötülükleri yıkayın. Kalbinizde sevgi filizleri açılsın. İnsanları, hayvanları ve doğayı sevin. O zaman her yerde yemyeşil Sevgi Ağaç’larını görürsünüz. Sizi yakıcı güneşten, tilkinin sinsi kurnazlıklarından korumaya çalışır. Size sevgi ve mutluluğun gölgesini, serinliğini sunar. Onun gölgesinde, doğal sevginin mutluluğu ile yaşarsınız sonsuza değin.



13 Temmuz 2014 Pazar

                                   DENİZ DİNAZORLARI






Dinozorlar yıllarca yeryüzünde egemen olmuş büyük ve etkileyici yaratıklardı ama nedense benim için en etkileyici olanları derin denizlerin hakimleriydi. hepimiz Van gölü canavarı efsanesini duymuşuzdur bu efsanede tabir edilen canavar nedense deniz dinozorları türüne benzer bir canlı.tabi bu canavar türü yalnızca Van gölünde göründüğü söylenmemişti aynı zamanda dünyaca ünlü  Loch Ness canavarına da değinmeden geçemeyeceğim bu canavarının da aynı Van gölü canavarının türünden olduğu belliydi.Şimdi size bu anlattıklarım sadece turizmi arttırmak için uydurulmuş hikayeler gibi gelebilir fakat size tanıtacağım bu bilinen deniz dinozorları kesinlikle gerçekler.

SHASTASAURUS




 Çeşitli büyüklüklere ulaşabilirlerdi ama en fazla 20 metre uzunlukta olabilirlerdi. Bir yunusu andıran bu canlılar tam anlamıyla yırtıcı değillerdi.


DAKOSAURUS

Boyları en az beş metre olan bu canlılar okyanusun en yırtıcı hayvanlarından birisiydi.Bu canlılar timsahların atasıydı ve geç Permian döneminde ortaya çıkmıştı.

THALASSOMEDON

Geç Kretase döneminde yaşamış bu canlıların boyu 12 metreyi bulurmuş.Üst yırtıcılar sınıfındaydı ve isminin anlamı denizlerin efendisiydi.

NOTHOSAURUS

200 milyon yıl önce yaşamış bu korkunç yaratıkların boyu 4 metreyi aşkındı ve keskin dişleriyle denizin en iyi avcılarındandı.



TYLOSAURUS

Bu yaratıklar geç Kretase döneminde Kuzey Amerika taraflarında yaşamışlardı.Birkaç milyon yıl denizlerin hakimi olan bu yaratıkların boyları 15 metreye ulaşmaktaydı.

THALATTOARCHON SAUROPHAGİS

Bir okul otobüsü kadar büyük olan bu canlıların boyu 9 metreye ulaşırdı. 244 milyon yıl önce yaşamış bu canlılar o dönemin en yırtıcı deniz sürüngeniydi.

TANYSTROPHEUS

Trias döneminde yaşamış bu canlılar diğer balık türlerinin baş düşmanıydı. 6 ay gibi kısa sürede inanılmaz bir hızla büyürlermiş ve boyları 20 metreye ulaşabilirmiş.

LİOPLEURODON

Jura devrinde ortaya çıkmış ve Avrupa denizlerinde yaşamışlardır.Boyları 10 metreyi bulurmuş.

.

MOSASAURUS

Kretase dönemine ait bu canlılar 15 metre boyundaydı ve keskin dişleriyle en iyi zırhlı hayvanları bile öldürebilirdi.

MEGALODON

Köpek balıklarının atası olan bu canavarlar büyük okyanus ve atlas okyanusunda yaşamışlardı.20 metre boyunda ve 40 ton ağırlığında olan bu canlılar denizdeki hayvanların korkulu rüyasıydı.